"Ülke sınırlarına hapsolmak," özellikle günümüzün küresel sorunları olan ekoloji, barınma ve kaynak kullanımı gibi konularda büyük veri kullanımını kısıtlayarak çözüm üretimini engelliyor. Mimarın bütüncül bakışını, sadece mevcut yoğunlaşmış bölgelerde değil, aynı zamanda daha dengeli, sürdürülebilir ve "yeniden dağıtılmış" bir yaşam düzeni hayal ederek genişletmemiz gerekiyor. Bu, tam da mimarın rolünün yeniden tanımlanması konusunu tarihsel süreçle birleştirerek ele almamız gereken bir alan.
Mimarın rolü, İmhotep'ten Rönesans’a, Sanayi Devrimi’nden günümüze kadar sürekli evrim geçirmiştir. Her dönem, mimardan farklı beklentilerde bulunmuştur. Günümüz dünyasında ise mimardan, gezegen ölçeğinde düşünen, veriye dayalı kararlar alan ve insanlığın sürdürülebilir geleceği için radikal çözümler üreten bir figür olması beklenmektedir.
· Antik Dönem (İmhotep, Vitruvius): Mimarlar anıtsal ve kamusal yapıların tasarımından sorumluydu. Bilgi büyük ölçüde yerel ve uygulamaya dönüktü. Vitruvius gibi teorisyenler mimarlığın ilkelerini yazılı hale getirse de, bilgi akışı küresel ölçekte değil, yerel bağlamda gerçekleşiyordu.
· Orta Çağ (Usta Zanaatkâr): Mimarlık bilgisi loncalar aracılığıyla aktarılıyor, anonimlik ve bölgesellik hâkim oluyordu. Yapılar yerel malzemelerle, ekolojik açıdan uyumlu yöntemlerle inşa ediliyordu. Ancak bu durum küresel bilgi paylaşımını engelliyordu.
· Rönesans (Bireysel Deha): Mimar, entelektüel sanatçı olarak yükseldi. Perspektif gibi keşifler tasarım ifade gücünü artırdı. Ancak projeler hâlâ belirli patronlara ve coğrafi sınırlara bağlıydı. Küresel ölçekte ekolojik etkiyi değerlendirme kapasitesi yoktu.
· Sanayi Devrimi (Parçalanma ve Uzmanlaşma): Ulus-devletlerin güçlenmesi ve küresel ticaretin artmasıyla mimarlık, mühendislik gibi alanlardan ayrıştı. Ekonomik kalkınma ve hızlı üretim odaklı bir anlayış hâkim oldu. Kaynakların sınırsız olduğu yanılsaması, ekolojik maliyetlerin göz ardı edilmesine yol açtı.
Bu tarihsel süreçte mimarlık, giderek ekonomik ve teknik kaygılarla sınırlanmış, yerel ve bütüncül bağlamdan uzaklaşmıştır.
Günümüzde siyasi ve ekonomik sınırlar, büyük verinin potansiyelini kısıtlayarak mimarların ve şehir plancılarının küresel sorunlara bütüncül çözümler üretmesini engellemektedir.
· Veri Paylaşımının Önündeki Engeller: Ulusal güvenlik ve ticari sır gerekçeleri, verinin sınır ötesi dolaşımını engellemektedir. Oysa iklim değişikliği, göç ve kaynak kıtlığı gibi sorunlar sınır tanımayan çözümler gerektirir.
· Küresel Dengesizlikler:Mega-kentler dünya kaynaklarını tüketirken, diğer bölgeler ihmal edilmekte veya sömürülmektedir. Bu dengesizlik, mimarın küresel ölçekte düşünmesini zorunlu kılmaktadır.
· Gereksiz Üretim ve Depolama: Yalnızca ulusal sınırlar içinde planlama yapmak, bir bölgede aşırı üretim ve atığa, diğerinde kaynak kıtlığına yol açmaktadır.
Mimarın gelecekteki rolü, yalnızca bina tasarlamak değil;küresel veri, ekoloji ve toplumsal dengesizlikler çerçevesinde sistemsel çözümler üretmek olmalıdır.
· Ekolojik Ayak İzi:Yapıların yaşam döngüsü, malzeme çıkarımından yıkıma kadar küresel ölçekte değerlendirilmelidir.
· Küresel İklim Verisi:Büyük veri, farklı bölgelerdeki iklim risklerini analiz ederek daha adaptif tasarımlar yapılmasını sağlar.
· Veri Destekli Kent Modelleri: Şehirlerin çevresel, sosyal ve ekonomik dinamiklerini bütüncül şekilde modellemek gerekir.
· Dijital İkizler: Enerji, su, atık ve demografik değişimleri simüle ederek gereksiz üretimin önüne geçilebilir.
· Yerel ve Dağınık Üretim: 3D yazıcılar ve robotik imalat, konut üretimini merkezi olmaktan çıkarıp daha adil ve erişilebilir kılabilir.
· Afet Sonrası Yeniden İnşa: Robotik üretim, afet bölgelerinde hızlı ve dirençli yapılar üretebilir.
Geleceğin mimarı:
· Sistem Tasarımcısı –Kentlerin ve ekosistemlerin akışlarını bütüncül şekilde tasarlayan,
· Veri Mimarı – Büyük veriyi tasarıma dönüştüren,
· Döngüsel Ekonomi Savunucusu – Atıksız üretimi ve malzeme döngüselliğini benimseyen,
· Küresel İşbirlikçi –Ulus ötesi çözümler üreten bir vizyonerdir.
Bu vizyon, mimarlık eğitiminde köklü bir dönüşümü de gerektirmektedir. Çizim stüdyolarının yanında veri laboratuvarları, robotik atölyeler ve küresel simülasyon platformları mimarlığın yeni pratik alanları olmalıdır.
GAD Architecture ve GAD Foundation, bu dönüşümü araştırmaları ve projeleriyle şimdiden hayata geçirmektedir. Büyük veri, robotik imalat ve sürdürülebilirlik temelli deneysel yaklaşımları, mimarlığın küresel ölçekli yeniden tanımlanmasına somut katkılar sunmaktadır.
ENG
The role of the architect has continuously evolved from the time of Imhotep to the Renaissance, and from the Industrial Revolution to the present day. Each era has brought different expectations of the architect. In today’s world, the architect is expected to be a figure who thinks on a planetary scale, makes data-driven decisions, and develops radical solutions for humanity’s sustainable future.
Throughout this historical process, architecture gradually became constrained by economic and technical concerns, moving away from a local and holistic context.
Today, political and economic borders restrict the potential of big data, preventing architects and urban planners from generating holistic solutions to global problems.
The architect of the future must not only design buildings but also generate systemic solutions through the lenses of global data, ecology, and social imbalance.
The architect of the future is:
This vision also necessitates a fundamental transformation in architectural education. Alongside design studios, architecture should incorporate data labs, robotics workshops, and global simulation platforms.
GAD Architecture and GAD Foundation are already enacting this transformation through their research and projects. Their experimental approaches based on big data, robotic fabrication, and sustainability offer tangible contributions to the redefinition of architecture at a global scale.